KUBİLAY OKAN AVCI
Köşe Yazarı
KUBİLAY OKAN AVCI
 

DEĞİŞİMİN EŞİĞİNDE, MÜCADELE VE YOL

Türkiye, yirmi yılı aşkın bir süredir siyaseti belirleyen AKP iktidarının sonuna yaklaşırken, yeni bir dönemin eşiğinde duruyor. Siyasi iktidarın yalnızca sandıkta değil; devletin bürokratik kademelerinde, sermaye çevrelerinde ve medya organlarında yeniden dağıtıldığı bir geçiş süreci yaşanıyor. Bu yeniden yapılanma, Türkiye’nin geleceğini belirleyecek isimlerle birlikte, politik yönelimlerde uzun yıllardır verilen emekle birlikte artık geri dönüşü olmayacak bir biçimde gün gibi karşımızda duruyor.  Bu noktada Ekrem İmamoğlu örneğinde görüldüğü gibi kazandığı seçimler ve yürüttüğü halkçı belediyecilik politikalarıyla toplumun farklı kesimlerinde karşılık bulan İmamoğlu, sadece bir lider olarak değil aynı zamanda başka bir siyaset biçiminin temsilcisi olarak öne çıkıyor. Şeffaflık, sosyal yardımlar, kamusal hizmetin yaygınlaştırılması gibi ilkelerle sadece yoksul değil, orta sınıf seçmenlerin de desteğini kazanmış durumda. Ancak bu başarı, geleneksel devlet-siyaset-sermaye denkleminde kökleşmiş aktörler tarafından ciddi bir tehdit olarak algılanıyor. Ona yönelen yıpratma kampanyaları, siyasi operasyonlar ve hukuki baskılar bu bağlamda şaşırtıcı değil. Çünkü burada mesele yalnızca bir belediye başkanının yükselişi değil; kamucu, adalet temelli, kapsayıcı bir siyaset anlayışının iktidara yürüme potansiyelidir. Bu potansiyel, sadece siyasetin değil, toplumun derininde filizlenen taleplerin de bir yansımasıdır. Ekonomik kriz, siyasal baskı rejimi ve toplumsal yozlaşma, son yıllarda toplumun hemen her katmanını derinden sarsıyor. Geçim derdi büyürken, işsizlik ve enflasyon halkın gündelik yaşamını daha da zorlaştırıyor. Özgürlük alanları daraltılmış, hukuk devleti ilkesinden uzaklaşılmış, toplumsal muhalefet sindirilmek istenmiştir. Bu koşullar geniş kesimlerde bir öfke ve umutsuzluk doğururken, aynı zamanda ortak bir çözüm arayışını da tetikliyor. Bu çözüm arayışı, giderek daha fazla insanı sol değerlere yakınlaştırıyor. Esnafından işçisine, gencinden akademisyenine, kadınından çiftçisine kadar toplumun geniş kesimleri; eşitlik, adalet, özgürlük ve dayanışma gibi değerleri yeniden hatırlıyor. Solculuk artık sadece bir kimlik değil, barınmanın hak olduğu, eğitimin ve sağlığın kamu hizmeti olduğu, doğanın talana karşı savunulduğu, emeğin değerinin verildiği bir yaşam biçimi olarak yeniden sahneye çıkıyor. Bu bağlamda, mücadele artık yalnızca örgütlü yapılara ait bir mesele değil. Toplumun her katmanında sol politik taleplerin yükselmesi, yeni bir halk hareketliliğini doğuruyor. Ancak bu hareketliliğin, günübirlik tepkilerle sınırlı kalmaması, örgütlü bir politik mücadeleye dönüşmesi gerekiyor. Çünkü günü kurtaran ama geleceği unutan tepkiler, sistemin en sevdiği muhalefet biçimidir. Eylemde süreklilik, yalnızca bir taktik değil, temel bir politik tavır olmak zorunda. Baskı, yoksulluk, yasaklar, her gün halkın sesini kısmak için yeni yollar buluyor. Cevabımız da her gün, her yerde, daha örgütlü, daha kararlı olmak zorunda. Günü birlik çağrılarla, gündem olan ama hızla unutulan hashtag’lerle değişim gelmez. Toplumun suskun çoğunluğu cesareti, inatla ve sabırla örülmüş kampanyalardan alır. Bugün Türkiye, değişim eşiğinde. Ve bu değişimin taşıyıcısı; sadece bireyler değil, kolektif bir talep, örgütlü bir mücadele ve sol bir yönelimdir.  Bu halk kazanacak.
Ekleme Tarihi: 05 Eylül 2025 -Cuma
KUBİLAY OKAN AVCI

DEĞİŞİMİN EŞİĞİNDE, MÜCADELE VE YOL

Türkiye, yirmi yılı aşkın bir süredir siyaseti belirleyen AKP iktidarının sonuna yaklaşırken, yeni bir dönemin eşiğinde duruyor. Siyasi iktidarın yalnızca sandıkta değil; devletin bürokratik kademelerinde, sermaye çevrelerinde ve medya organlarında yeniden dağıtıldığı bir geçiş süreci yaşanıyor. Bu yeniden yapılanma, Türkiye’nin geleceğini belirleyecek isimlerle birlikte, politik yönelimlerde uzun yıllardır verilen emekle birlikte artık geri dönüşü olmayacak bir biçimde gün gibi karşımızda duruyor. 

Bu noktada Ekrem İmamoğlu örneğinde görüldüğü gibi kazandığı seçimler ve yürüttüğü halkçı belediyecilik politikalarıyla toplumun farklı kesimlerinde karşılık bulan İmamoğlu, sadece bir lider olarak değil aynı zamanda başka bir siyaset biçiminin temsilcisi olarak öne çıkıyor. Şeffaflık, sosyal yardımlar, kamusal hizmetin yaygınlaştırılması gibi ilkelerle sadece yoksul değil, orta sınıf seçmenlerin de desteğini kazanmış durumda. Ancak bu başarı, geleneksel devlet-siyaset-sermaye denkleminde kökleşmiş aktörler tarafından ciddi bir tehdit olarak algılanıyor. Ona yönelen yıpratma kampanyaları, siyasi operasyonlar ve hukuki baskılar bu bağlamda şaşırtıcı değil.

Çünkü burada mesele yalnızca bir belediye başkanının yükselişi değil; kamucu, adalet temelli, kapsayıcı bir siyaset anlayışının iktidara yürüme potansiyelidir. Bu potansiyel, sadece siyasetin değil, toplumun derininde filizlenen taleplerin de bir yansımasıdır.

Ekonomik kriz, siyasal baskı rejimi ve toplumsal yozlaşma, son yıllarda toplumun hemen her katmanını derinden sarsıyor. Geçim derdi büyürken, işsizlik ve enflasyon halkın gündelik yaşamını daha da zorlaştırıyor. Özgürlük alanları daraltılmış, hukuk devleti ilkesinden uzaklaşılmış, toplumsal muhalefet sindirilmek istenmiştir. Bu koşullar geniş kesimlerde bir öfke ve umutsuzluk doğururken, aynı zamanda ortak bir çözüm arayışını da tetikliyor.

Bu çözüm arayışı, giderek daha fazla insanı sol değerlere yakınlaştırıyor. Esnafından işçisine, gencinden akademisyenine, kadınından çiftçisine kadar toplumun geniş kesimleri; eşitlik, adalet, özgürlük ve dayanışma gibi değerleri yeniden hatırlıyor. Solculuk artık sadece bir kimlik değil, barınmanın hak olduğu, eğitimin ve sağlığın kamu hizmeti olduğu, doğanın talana karşı savunulduğu, emeğin değerinin verildiği bir yaşam biçimi olarak yeniden sahneye çıkıyor.

Bu bağlamda, mücadele artık yalnızca örgütlü yapılara ait bir mesele değil. Toplumun her katmanında sol politik taleplerin yükselmesi, yeni bir halk hareketliliğini doğuruyor. Ancak bu hareketliliğin, günübirlik tepkilerle sınırlı kalmaması, örgütlü bir politik mücadeleye dönüşmesi gerekiyor. Çünkü günü kurtaran ama geleceği unutan tepkiler, sistemin en sevdiği muhalefet biçimidir.

Eylemde süreklilik, yalnızca bir taktik değil, temel bir politik tavır olmak zorunda. Baskı, yoksulluk, yasaklar, her gün halkın sesini kısmak için yeni yollar buluyor. Cevabımız da her gün, her yerde, daha örgütlü, daha kararlı olmak zorunda. Günü birlik çağrılarla, gündem olan ama hızla unutulan hashtag’lerle değişim gelmez. Toplumun suskun çoğunluğu cesareti, inatla ve sabırla örülmüş kampanyalardan alır.

Bugün Türkiye, değişim eşiğinde. Ve bu değişimin taşıyıcısı; sadece bireyler değil, kolektif bir talep, örgütlü bir mücadele ve sol bir yönelimdir. 

Bu halk kazanacak.

Yazıya ifade bırak !
Okuyucu Yorumları (0)

Yorumunuz başarıyla alındı, inceleme ardından en kısa sürede yayına alınacaktır.

Yorum yazarak Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve caddegazetesi.com sitesine yaptığınız yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan tüm yorumlardan site yönetimi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.